Şehr-i Sebz, adını Farsça’da “yeşil şehir” anlamına gelen adından alıyor ve şehre ilk adım attığımda bu ismin ne kadar haklı olduğunu anladım.
Şehr-i Sebz, UNESCO listesinde bulunmasının ve çok sayıda tarihi yapının yanı sıra , mimari güzelliği ile de parlıyor. Ufuk çizgisi parıldayan turkuaz kubbelerle süslenirken, yolları yeşilliklerle bezenmiş.
Geniş yeşil alanlar, ağaçlarla çevrili sokaklar ve bahçeler, şehre huzurlu bir atmosfer katıyor. Şehrin sokaklarında dolaşırken, tarihin izlerini her köşe başında hissetmek mümkün. Şehir, 2700 yılı aşkın bir geçmişe sahip ve Özbekistan’ın en eski yerleşimlerinden biri.
İlk durağımız, Ak-Saray Sarayı oldu. Timur’un inşa ettirdiği bu devasa sarayın sadece kalıntıları kalmış. Sarayın ayakta kalan devasa giriş kapıları, zamanında ne kadar görkemli olduğunu kanıtlıyor. Girişin üzerindeki mavi ve beyaz çinileri görümce buranın zamanında ne kadar ihtişamlı olduğunu tahmin etmek zor değil. Gözümün önünde canlanan şey, Timur’un bu devasa sarayda imparatorluğunu nasıl yönetmiş olabileceği.
Ak-Saray Sarayı: Timur’un Gücünün Simgesi
Ak-Saray Sarayı’nın girişinde durup başımı kaldırarak yukarıya baktığımda, Timur’un ne kadar büyük bir hükümdar olduğunu anlamak çok da zor değildi. “Eğer gücümü görmek istiyorsan, yaptığım eserlere bak,” sözünü haklı çıkarırcasına yükselen bu anıtsal yapının önünde, tarihin içinde adeta kayboluyorum.
1380’deki savaştan galip dönen Emir Timur, Ak-Saray saray kompleksinin derhal inşa edilmesini emretmiş. Ancak inşaatın tamamlanması yaklaşık 25 yıl sürmüş ve bittikten kısa bir süre sonra Timur ölmüş.
Kapıların arasından geçip biraz uzakta bizi bekleyen heybetli Emir Timur heykeline doğru yürüyoruz.
Emir Timur, Özbekistan’ın ve Orta Asya’nın en önemli hükümdarlarından ve tarihi figürlerinden biri olarak iz bırakan çok yönlü bir İmparatordu. Timur İmparatorluğu’nu Semerkant merkez olmak üzere kurmuş ve imparatorluğunu batıda Volga Nehri ve Kafkas sırtlarından güneybatıda Hindistan’a kadar genişletmiş.
Timur sadece büyük bir fatih değil, aynı zamanda büyük bir mimar olarak tarihte yerini almış. Bibi Hanım Camii, Şah-ı Zinda, Uluğ Bey Medresesi, Uluğ Bey Rasathanesi ve Gur-e-Amir türbesi gibi bu günlere kadar gelmiş en büyük yapıların arkasındaki adamdır.
Emir Timur’un heykelinden aşağıya doğru devam eden yolun sağında solunda bir çok tarihi yapı var. Sıra bunları gezmekte.
İlk durak Dorut Tilavat Kompleksi
Dorut Tilavat Kompleksi “Zikir Evi”
Bu kutsal yapıda, Timur’un babası Taragay’in mezarı ve 1370 yılında dini lider Şemsiddin Kulal’ın Mezarı bulunuyor.
Türbenin içerisindeki işlemeler, detaylı oymalar ve çini kaplamalar gerçekten göz alıcı. Bu kompleksin etrafında dolaşırken, İslam dünyasında bilginin ve ilmin bu topraklarda nasıl yayılmış olduğunu düşünmeden edemedim.
Aynı komplekste yer alan Kok Gumbaz Camii, Timur’un torunu Uluğ Bey tarafından yaptırılmış. Caminin kubbesi göğe yükselirken, Özbekistan’ın mavi kubbelerle bezenmiş mimarisini burada da görüyorsunuz. Avlusunda dolaşırken, yüzyıllar öncesinden gelen ezan seslerinin bu taş duvarlar arasında yankılandığını hayal etmek bile büyüleyici bir deneyimdi.
Dor-us Siyodat: Timur’un Ailesine Adanmış Türbe
Sonraki durağım ise Dor-us Siyodat Kompleksi oldu. Burası, Emir Timur’un oğulları ve yakınlarının mezarlarının bulunduğu bir başka önemli yer. Bu kompleksin en etkileyici yönlerinden biri, ailesininin Timur’un hayatında ne kadar büyük bir yere sahip olduğunu gözler önüne sermesi.
Bu türbede, Timur’un sevgili oğlu Cihangir’in mezarı da bulunuyor. Timur’un oğluna olan sevgisi ve ona adadığı bu türbe, hem mimari hem de duygusal olarak büyüleyici. Yüzyıllar önce yaşamış bu büyük liderlerin huzurunda olmak, insanın içini derin bir saygı ve hayranlıkla dolduruyor.
Bu kadar kutsal alanları gezerken burada günlük hayatını geçiren Özbeklerle tanıştık.
Kimisi sırf gezmek için gelmiş kimisi de açtıkları küçük tezgahlarda ele emeği ürünleri satıyor. Mağazalar da ise güzelim Özbek halıları ve antikaları görmek mümkün.
Açıkçası Özbekistan’da en iyi alışverişi burada yaptık.
Fotoğraf çektirmeye asla itiraz etmeyen, sohbetine doyamadığımız bu güzel insanlara veda vakti.
Emir Timur’un Bu muhteşem sarayına son bir bakış atıp şoförümüzle buluşmaya gidiyoruz.
Semerkant’ döner dönmez Otele gidip eşyalarımızı alıyoruz. Akşam treni ile Buhara’ya gidiyoruz… Yeni bir yer yeni bir macera bizi bekliyor.
Yorum bırak