LİKYA YOLU

Olimpos’tan Adrasan’a

Uzun zamandır planladığım fakat bir türlü fırsat bulamadığım Likya yolunun bir parkurunu yürüme vakti şimdiymiş. Roni böyle bir yürüyüşe asla yanaşmayacağından LuiCan’ın da benimle yürümeyeceğinden, nasıl giderim kiminle giderim sorusu kafamda hep dönüyordu.

Derken, Antalya’da evde herhangi bir gününü yaşarken bir anda kısa bir telefon konuşmasının ardından 30 dakikada hazırlanıp yollara döküldüm.

Yeğenim Ali Bilge Akkaya ile Çıralı-Olimpos -Musa dağı – Adrasan parkurunu yürüyeceğiz.

Likya yolu Nedir? Nerededir?

Likya yolu Dünyanın en iyi 10 yürüyüş rotasından biri.
Muğla’nın Fethiye ilçesi Hisarönü (Ovacık) mevkiinden başlayıp, 555 kilometrelik güzergahın sonucunda Antalya Geyikbayırı köyünde sona eriyor.

Likya yolu haritası

Antik çağda Anadolu’nun Teke yarım adasında yaşayan Likya yada Lukka halkı bu bölgede büyük bir medeniye kurmuş. Işık ülkesi anlamına gelen Likya Ülkesi, sahil ve dağlarda bir çok şehirden oluşmuş. Likyalılar ticaret ve denizcilikle uğraşmış. Yunan alfabesi ve Anadolu Hiyerogrif yazısının karışımı bir Likya Alfabesini geliştirmiş kendi kültürlerini oluşturmuşlar.

Likya yolu, Likyalıların izinde, bir başından diğerine günümüzde yürüyüşçülerin en popüler rotası.

Likya yolu bir çok etaptan oluşuyor ve her biri değişik güzellikler sunuyor. Kimisi güzel manzaralar sunarken kimisi antik şehirlerin içinden geçiyor. Kimisi rahat bir yürüyüş ile geçilirken kimisi tırmanışlarla zorlaşıyor. Bizim yürüyeceğimiz etap Likya yolunun en zor etapları listesine girmiş. Hiç bir ön hazırlık yapmadan koşa koşa gittiğim bu yürüyüş etabının böyle olduğunu bilmiyordum tabii ki.

Maceramız Çıralı merkezden başlıyor…..

Ali ile buluşup çantalarımızı düzenliyoruz. Fazlalıkları arabada bırakıp yanımıza almamız gereken adam başı 2,5 litre suya yer açıyoruz. Sabah kahvaltısından beri bir şey yemediğimden bakkaldan aldığım peynir ekmek le karnımızı doyurup yola çıkıyoruz.
Öğlene 12.00 civarı telefonla yaptığımız konuşma sonrası hazırlanıp Antalya’dan yola çıkıp Ali’ile buluşmamız ve toparlanıp yola çıkmamız 14.00 ü buluyor. Geceyi Musa Dağında geçirip sabah Çırlı’ya ineceğiz.

Bu etapta genellikle önerilen Ardasan’dan başlayıp Olimpos’a inmek. Deniz seviyesinden 720 metre yüksekliğe çıkılan bu etabın Olimpos tarafı çok dik oysa Adrasan’dan daha yumuşak bir eğimle çıkıyor.

Biz zoru severiz deyip yola çıkıyoruz.

Olimpos Sahili

Olimpos sahilden içeri doğru yürürken sarı Likya yolu tabelaların görüyoruz. Buradan sonra Adrasan 16 km gösteriyor. Ama hedef Adrasan plajıysa bu yol 20 km oluyor. Biz ilk etap 8 km Musa dağının tepesine çıkıp gece orada kalıp yola yarın devam edeceğiz.

Çıkış başlıyor

Tabelanın gösterdiği tarafa yürüyüp dere yatağını geçiyoruz ve yol boyunca sürekli görmeye çalışacağımız kırmızı- beyaz bağzen sadece kırmızı yol işaretini aramaya başladık. Likya yolu yürüyüşü için geç bir mevsim Haziran ayındayız. Güneş tepede yakıyor sırtımızda 10-12 kiloluk çanta ….
Yanlış tarafa geldiğimizi görüp diğer taraf yürüdük… birine sormadan yolu bulmak çok zor. Neyse tellerin yanından dereyi geçip yukarı çıkacaksınız dediler. Tamam dereyi geçtik ve ilk kırmızı işareti gördük …ama burası yol değil bildiğin kayaları çıkmak gerekiyor.

Musa dağı çıkışı

Musa dağına çıkmaya başladık…

Güneş bir taraftan, ağır çantalar bir taraftan, kayalara yavaş yavaş tırmanıyoruz…
Taşlar ayak altından kayıyor…
düşmemek için çok dikkatli çıkmak gerekiyor.

Batonlar en büyük yardımcı. Fakat bir süre sonra hatamı yaptım? Ya yol hep böyleyse. Gerimi dönsem diye düşünmeye başladım. Ama çok geç ve bir kere yola çıktım devam..
Ali en büyük yardımcım sırtımdaki ağırlıkların bir kısmını alıp beni rahatlattı…
Yukarı çıkana kadar 8 km boyunca hiç su yok. O nedenle yanımıza bol su aldık ama çantaları da iyice ağırlaştırdık.

Hava o kadar sıcak ve o kadar terliyorum ki şişelerce su içmek istiyorum.

Kayalara tırmana tırmana epey yükselmişiz. Kısa bir molada arkada Tahtalı bütün heybeti ile poz veriyor.

İyice soluklanıp yola devam etmek gerekiyor… yürüyüşe geç başlamanın cezası yol boyunca gördüğümüz güzel yerlerin tadını çıkartmak için vakit ayıramadık.

Musa dağına çıktıkça doğa değişiyor. Kayalık ve çam ağaçlarının yerini bir süre sonra sık ağaçlar ve sarmaşıklar alıyor. Orman o kadar sık ki gök yüzü gözükmüyor. Hava karardı geç kaldık duygusuna kapılmamak elde değil. Ben biraz telaşlandıkça Ali ne kadar yolumuz var, hava kaçta kararıyor hesapları yapıp beni rahatlatmaya çalışıyor.

Sık bitki örtüsünün arasından sandal ağaçları gözükmeye başladı. Muhteşem renkleri ile özenle hazırlanmış sanat eserleri gibi sağımızda solumuzda boy gösteriyor.

Yerlere yatan sandal ağaçlarının bazen üstünden bazen altından geçiyoruz.

Yola çıkmamızdan 4 saat sonra güneş aşağıya inme biz se yukarı çıkma yarışına başlıyoruz.

Artık sandal ağaçlarına veda ettik ve çok yüksek çam ağaçlarının arasından vadi boyunca yürüyoruz. Hava tertemiz, çam kokuları içindeyiz. Ama güneşle yarışımız devam ediyor.

Musa dağının zirvesi gözüktü
Doğa bütün güzelliğini sunuyor

Çam ağaçları seyrekleştiğinde bu defa çalılıklar başladı. Çalıların arasında dar patikada ilerliyoruz. Önde gittiğimden bana sürten dallar Ali’ye çarpmasın diye aramızdaki mesafeyi arttırdık. Ama çalıların bacaklarımı çizmesinden ve örümcek ağlarından kurtuluş yok. Bu ilk bahar yürüyüş sezonunda Korona nedeni ile yollar kapanınca Likya yolu yürüyüşleri yapılamamış. Büyük ihtimalle bu etapta bu sene ilk yürüyenler biziz. O nedenle çalı ve örümcekler can sıkıcı oluyor.

Ve her şey bitip yangın için açılmış geniş yola geldiğimizde rahatladık. Bu gün ulaşacağımız en yüksek nokta önümüzde …. biraz daha yürüdüğümüzde dağın Adrasan tarafına geçmiş olduk. Burada bulunan çoban kulübesini de görünce rahatladık. Bu günün hedefine ulaşıldı.

Suyumuz bitti ve elimizi yüzümüzü yıkamak için sabırsızlandığımızdan ilk iş suyu aramak oldu. Tepeyi aşınca sola doğru yürüdüğümüzde bir yalak ve musluğu görünce çantaları atıp elimizi yüzümüzü yıkamay başladık ama bu su ne böyle…kükürt kokuyor. İçilecek gibi değil ama yapacak bir şey yok bir iki şişeyi doldurup çadırımızı kurmaya gittik.

Tepeye kurulup çayımızı içip çadırımızı kurmaya başladığımızda güneşte bize göz kırpıp dağların arkasında kayboldu.

Musluktan aldığımız su ile çayımızı yaptık, koku gitti ama bulanık bir şey oldu. İçecek çok az suyumuz var. Temiz su bulabilirmiyiz derken; burada yaşayan çoban yanımıza geldi. Elinde 5 lt su şişesi ile bize içme suyu getirmiş. Nasıl makbule geçti. Biraz sohbet ettik. Doğma büyüme Adrasan’lıymış. Yazları hep buraya çıkarmış. Bu mevsimde otlar kuruduğundan ateş yakmak tehlikeli sakın ateş yakmayın deyip kulübesine gitti. Bizde su sorununu çözmenin rahatlığı ile akşam yemeğimizi hazırlamaya başladık. Ali’nın ton balıklı makarnasını manzara karşısında iştahla yedik. Ne güzel yapmışsın eline sağlık.

Yemeğin ardından çadıra girip davetsiz misafir böcek ve sinekleri kovalayıp uyku tulumlarımızın içine girdik. Hava gündüze inat çok soğuk.

Sabah güneşin Çadırın içini fırın yapması ile uyandık. Çadırın kapısını açınca içeri dolan mis gibi serin sabah havasını ve manzarayı görünce her şeye değer burada olmak diye içimden geçirdim.

Musa dağının tepesinde uyanmak

Dün gece hava kararmadan işlerimizi bitirelim diye etrafa pek bakamamıştık. Çam ağaçları ve dağlar öylesine güzel gözüküyorki.

Musağ dağının tepesine kurduğumuz çadırımız.
Çoban kulübesi

Kahve ve bisküvi den oluşan kahvaltımızı yapıp toparlanmaya başladık.

Bu gün yolumuz daha uzun ama daha rahat olacağını umuyorum.

Yukarı çıkarken değişen doğa aynı sıra ile bu defa tersten bize gösterisini yapıyor. İniş daha kolay fakat düne göre ters adele çalışınca ve ayaklar da kaydığı için aslında düşündüğümden daha zor oldu.

Kırmızı işaretleri takip ederek aşağıya doğru iniyoruz. Bu gün dünkü gibi vakit sıkıntımız olmadığı için keyfini çıkararak ilerliyoruz.
Etrafı seyrede seyrede yürürken geniş bir alana geldik ve patika ikiye ayrılıyor ve en kötüsü kırmızı çizgiler yok. Buraya kadar bize yol gösteren kırmızı çizgiler burada yok oldu. Ben etrafa bakarken Ali patikalardan birini seçip yürümeye başladı. Bende çantamı ağacın altına brakıp etrafa bakmaya başladım. Ali epey ilerledi ve hala kırmızı işareti göremedi neyse ki ben biraz aşağıda zar zor işareti buldum. Zavllı Ali bu sıcakta onca yolu geri yürüdü.
Aşağı indikçe hava ısınmaya başladı. Sıcak en zorlayan şey Likya yolu yürüyüşünde. O nedenle mevsimi iyi seçmek gerekiyor.

Sıcaktan bayılmış şekilde ilerlerken su sesi duyup hızlanıyoruz Ali önde dereyi bulunca çocuk gibi sevindim. elimizi yüzümüzü yıkadık dayanamadım ayakabıları çıkarıp ayağımıda soktum suya.

Yenilendik resmen…serin su ne iyi geliyor.

Yola devam ama artık çok az yolumuz kaldı.. yavaş yavaş araba seslerini duyuyoruz. Ve sonra birden kendimizi seraların arasında bulduk. Doğanın gizemi bitti ve insanlığın koşturması başladı. Seraların arasından denize doğru yürümeye devam ediyoruz. Ama hava iyice ısındı.. sıcak ve yorgunluk artık zorlamaya başladı.

Vee ana yola geldik Likya yolu tabelasını bulunca sevinmemek elde değil…

Olimpos’tan çıkıp Ardasan’a ulaştık.

Öyle rahatlamak yok. Öğle sıcağında 4 km daha denize kadar yürüyüp kendimizi denize attığımızda ne yorgunluk kaldı ne bacakların ağrısı….

Yorum bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir