sanki bir başka gezegendeyiz.. ortalık çok bakir.. bembeyaz kumlar turkuz su..hiçliğin içinde kaybolmuş gibiyiz..
3 haftadır Antalya’dayız… çok oturduk hadi gezelim deyip döküldük yollar. Niyetimiz Salda gölü ve etrafını gezmek.. belki lavanta tarlalarını belki gül hasadını da görürüz…
28.05.2019
Antalya’dan (Konyaaltı tarafından) yola çıkınca 2 saat sonra Yeşilova’ya geliyoruz..Yol çoğunlukla geliş gidiş ayrılmış, pırıl pırıl. Rahat bir yolculuk oluyor. Yolda gördüğümüz mermer ocakları içimi acıtıyor. Bunu söylemeden geçemeyeceğim güzel doğayı delik deşik etmişler..
Yeşilova’ya hiç girmeden sola doğru devam ettik (sağa da gidilebilir) amaç gölün etrafını dönmek … Salda ile ilgili ilk fikrim hayal kırıklığı oldu… Nerede o turkuaz sular??? Günü kurtaralım diye sabahın köründe dökülmüşüz yollara… Salda’ya saat 9.30 civarı ulaştık.. güneş ışıkları yatay geliyor belki ondandır diye teselli bulmaya çalışıyoruz..gerçi doğa o kadar değişik ve göl o kadar sakin ki sular turkuaz olmasa bile ortam çok etkileyici… ve yola devam. İlk durak Halk plajı..
Bembeyaz kum.. güzel bir piknik alanı var banklardan birine oturup termosumuzdan kahvemizi içerken sessizlik ve huzurdan etkilenmemek mümkün değil…hala turkuaz su yok 🙁 ortam çok güzel ama portatif bir tuvalet kabini yerleştirmişler, girilecek gibi değil..
Gölün batı kıyısından kuzeyine doğru yola devam ediyoruz.. ama gidemiyoruz 🙂 her köşede bir güzellik .. durup fotoğraf çekmek istiyor insan.
Ve işte turkuaz sular. Güneş yükseldi ve alttaki beyaz kumdan suyun rengi yansımaya başladı.
Yollar genel olarak dar ama düzgün arada çukurlar ve yamalar var ama zaten yavaş gittiğimiz bir yol olduğundan tıngır mıngır gidiyoruz, aralarda plajdan plaja giden ormanın içinde patikalara da giriyoruz neyse ki bir yerlerde takılıp kalmadık… dura kalka Doğanbaba plajına ulaştık.
Yola çıkmadan önce nerelere gidilir diye araştırırken gördüğümüz %%%%bizevde yokuz’ un%% tavsiyesi üzerine yemeğimizi Doğanbaba plajında SamiAbi’nin pidesini yiyelim diye düşünmüştük ama Ramazan olduğu için pide yapmıyorlarmış… bizde yola devam ettik
Bu noktadan sonra artık gölün doğu kıyısından güneye doğru inmeye başladık.. bence bu taraf çok daha güzel. Gerçekten sanki bir başka gezegendeyiz, ortalık iyice bakirleşti. Bembeyaz kumlar, turkuz su, hiçliğin içinde kaybolmuş gibiyiz..
Bu hiçlik içinde bir sahilde fosforlu rengi ile bir kamyon görünce dayanamadık durduk. Meğerse İsveç’li bir aile 4 aylık bir turdalarmış. Dört çocukla kamyonunu karavan yapmış ve çıkmışlar yola. Bravo. Türkiye’yi baştan başa geçip Gürcistan’a geçip oradan gemi ile Bulgaristan’a geçeceklermiş. Plan bizi de heyecanlandırdı. Yine karavan özlemimiz depreşti.. ve planlar başladı:)
**************
Muhteşem Salda gölüne kadar galipte bu suya girilmez mi 🙂 arabayı bir kenara çekip attık kendimiz suya. Ama o iş o kadar kolay değil. Su buz gibi ama üstünden kayıyor insanın, altta bembeyaz kumlar, pırıl pırıl bir su… bundan keyiflisi var mı.
Serinleyip gölün tadını çıkartıktan sonra artık yemek vakti.. yol bizi tekrar Yeşilova’ya getiriyor. Burada her yerde tostçu var. Daha önceden de öğrendiğimiz üzere burada kıymalı tost yapıyorlarmış deneyelim dedik. Ben bayıldım, Roni içindeki malzemeyi az buldu. Önceden söylenirse malzemeyi bol koyabilirler miş. Tostun tanesi 4 tl (yarım ekmek içine yapıyorlar) yanında da ayranla harika bir yemek oldu. Artık Salda gölüne veda vakti yönümüz burdur gölü buradaki lavanta ve gül bahçelerini göreceğiz.
Burdur gölüne giden 3 yol var; bir tanesi Yarışlı gölünün güneyinden Hacılar üzerinden diğeri Yarışlı gölünün kuzeyinden Harmanlı üzerinden ve üçüncüsü de en kuzeyden Akçaköy üzerinden.
Biz en güneyden gitmeyi tercih ettik.. bu yol çok düzgün ve büyük bölümü çift yol. Ama sonradan öğrendik ki en kuzeyden giden yol büyük Lavanta tarlalarının yanından geçiyor dolayısı ile özellikle Lavantaların çiçekli olduğu haziran sonu Temmuz başı bu yoldan gitmek daha iyi olabilir.
Yolda giderken muhteşem doğayı izlerken birden sağımızda solumuzda mermer ocakları belirdi.. koca dağları kazmışlar çıkan molozları o doğanın içine boşaltmışlar.. belli ki Salda gölü kadar güzel olan Yarışlı gölü gözükmez olmuş içimiz acıdı. Mermer ürün alırken bir kez daha düşünmek lazım..
Sonunda Lisinia Doğa parkına geldik. Burası Burdur gölü kenarında doğal koruma alanının içinde kurulmuş bir park ve doğal hayvan rehabilitasyon merkez.
Burada biraz soluklanıp burada doğal koşullarda yetiştirilmiş ürünlerden alıp yolumuza devam ediyoruz.
Parkın hemen çıkışında bir lavanta tarlası var. Henüz Lavantalar çiçek açmadığından sadece Lavanta öbeklerini fotoğraflayabildik. Ama çiçekler açınca burasının ne kadar muhteşem olabileceğini tahmin etmek çok zor değil.
Burdur gölü boyunca yolumuza devam ediyoruz. Gölün karşısında Burdur şehri gözüküyor. Lavanta bahçelerini görmek için daha erken ama halen devam eden gül hasadını kaçırmadık.
Bildiğimiz üzere gül ve gül ürünleri Isparta ile eşleşir. Dolayısı ile Burdur gölü kenarında ne gülü diyebilirsiniz. Gül yetiştirilen merkez Ardıçlı köyü ve bu köy Burdur gölü kenarında ama Isparta il sınırları içerisinde 😉 . Böylece gülleri görmek için taa Isparta’ya gitmemeniz gerekmedi. Her yıl Mayıs başında Ardıçlı köyünde gül festivali yapılıyor..
Zaten köye yaklaştıkça her yanımızı mis gibi gül kokusu sardı. Sağlı sollu gül bahçeleri pespembe güller ile şahane bir görüntü sergiliyor..
Yol kenarında gül toplayanları görünce durduk. Urfa’lı larmış bir kısmı da Suriye’li . Buraya gül hasadı için gelmişler, etrafa kurulmuş çadırlarda kalıp 1 ay süren gül hasadında çalışıyorlarmış. Hepsi fotoğraf çektirmeye çok meraklı. Oğlumla da çek, karımla da çek. Sürekli poz veriyorlar. İşçilerin ve güllerin bir sürü fotoğrafını çekip yola devam ettik.
Gül kokuları içinde Ardıçlı köyünün çıkışına geldiğimizde buyuk bir çadır görünce durduk. Burada gül ürünleri satılıyor, güllü kahve içiliyor birde nasıl gül suyu yapıldığını gösteriyorlar; dayanamadık gül suyundan bir şişe aldık. Ayrıca burada tren gibi araba ile tarlaları gezip gül hakkında bilgi alınabiliyor. Ayrıca gül yapraklarının içinde yuvarlanıp başımızdan aşağı gülleri atabiliyorsunuz. Ben yaptım çok eğlenceli..
Artık Burdur’a gitmeliyiz.. asker ziyaretimiz var…
Burdur’a doğru yola çıktık. Etraf toz. Ardıçlı’ya girdiğimizde durum iyice kötüleşti her şey beyaz bir toz örtüsü altında göl den gelen bir toz herhalde . Çünkü göl kenarına indiğimizde gördük ki çok büyük bir alanda su çekilmiş ve bembeyaz bir kum / toz çıkmış ortaya..
Gölün kuzeyinden giden iki yol var Google bize alt yolu verince ve üst yol daha uzun gözükünce doğal olarak o tarafa yöneldik ama gideceğimiz yolun sapağına geldiğimizde Roni yolu beğenmeyip burası değil dedi. Ben haritadan bakıyorum yol bu; etrafa soruyoruz Burdur’a nasıl gideriz diye her kez o yolu gösteriyor bizde girdik; biraz sonra göl kenarına inince toprak patika kıvamında bir yol. Bizde geri döndük üst yol düzgün ve asfalt. rahat bir yolculuk oldu ama benim aklım alt yolda muhtemelen göl kenarında güzel bir manzara eşliğinde ama biraz sallantılı ve tozlu olacaktı.
Burdur’a gelince buranın meşhur şişini yemeden gidilmez… zaten her yer şişçi.. şiş aslında köfte ama şişte pişiriliyor. Biraz Urfa /Adana kebap gibi. Ama çok lezzetli. Belli oldu her Burdur geçişinde uğrayıp şiş yenilecek 🙂 . Burdur’a gelince olmazsa olmaz Ceviz ezmesi, onu da alıp görevimizi tamamladık. Burdur düzgün ve modern bir şehir. Her yol askeriye çıkıyor deselerde biz nizmiyeyi bulmakta zorlandık. Kime sorsak herkes düz git derse tabii ki bulamayız.. meğer sola sapmak lazımmış 🙂
Asker ziyaretimizde yapıp güzel bir günün ardından Antalya’ya geri dönüşe geçtik.
Yorum bırak