Hiva

HİVA – Ortaçağa ışınlanıyoruz

<KızılKum çölü, Özbekistan

22.04.2023

Ürgenç tren istasyonundan bir taksiye binip Hiva’nın eski kent girişinde bulunan otelimizde doğru yola çıkıyoruz. Modern bir şehir olan Ürgenc’i arkamızda bırakıp Herzem bölgesinin bereketli topraklarında ki pirinç tarlalarının arasından 30 dakikalı bir yolculukla otelimize ulaşıyoruz.

Otelimiz, Madrasah Polvon-Qori Hiva’nın kalbinde. Eski Şehir kapılarına sadece birkaç adım mesafede yer alan büyüleyici ve otantik bir otel. Eski bir medreseyi otel haline getirmişler. Hiva ya gelip te böyle bir yerde kalmadan olmaz.

Odamıza yerleşip küçük bir kahvaltının ardından otelin büyüsünden çıkıp Hiva’yı keşfetme zamanı.

Hiva, İpek Yolu döneminde önemli bir ticaret ve kültür merkezi olmuş. Şehrin surlar içinde kalan eski bölgesi İchan Kala UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.

Hiva’nın tarihi, MÖ 6. yüzyıla kadar uzanıyor. Şehir, 16. yüzyılda Hiva Hanlığı’nın başkenti olmuş ve 19. yüzyıla kadar Orta Asya’nın önemli bir siyasi merkezi olarak kalmış. Bu dönemde inşa edilen saraylar, camiler, medreseler ve minareler günümüzde hâlâ ayakta kalmış büyüleyici bir şehir.

Hiva’nın tarihi surlarla çevrili İçan Kale (Ichan Kala) bölgesinde toplam 4 ana kapı bulunuyor. Bu kapılar, şehrin farklı yönlerine açılan giriş noktaları ve geçmişte hem ticaret hem de savunma amaçlı kullanılmış.

  1. Ata Darvaza – Şehrin ana giriş kapısı
  2. Bagcha Darvaza – Kuzeyde yer alan kapı ve Harezm bölgesine açılıyor.
  3. Palvan Darvaza – Doğu kapısı, tarihi İpek Yolu güzergahı buradan geçiyor.
  4. Tosh Darvaza – Güney kapısı, ticaret yollarına açılan önemli bir nokta.

Otelden çıkıp Palvan Darvaza kapısına doğru yürürken bile heyecan verici bir ortamdayız.

Kapıdan geçer geçmez sanki zaman tünelinden çıkıp orta çağa ışınlanmış gibi olduk. Surların arasında daracık labirent gibi sokaklar, satıcılar, toprak rengi binalar hepsi gerçek ötesi gözüküyor.
Daracık sokakların kenarlarına dizilmiş satıcılar, tezgahların üzerindeki kızgın cöl güneşine karşı açılmış tenteler… hepsi masal gibi. Gözümün önüne Alâeddin’in lambası filmi geldi.

İlk olarak görmemiz gereken yerleri bulmaya çalıştık ama labirent gibi yollarda zor bir çaba olduğunu anlamamız kısa sürmedi. Bizde adres aramaktan vaz geçip sokaklarda kaybolmanın tadını çıkarmaya kara verdik.

İchan Kala yürüyerek rahatlıkla gezilecek küçük bir alan. Yüksek surların arasında gezerken görülecek yerlerin hepsinin önünden mutlaka geçiliyor. İşte ilk olarak karşımıza Islam Khodja Medrese çıkıyor.

Islam Khodja Madrasa

Islam Khodja Medresesi, Hiva’nın en güzel yapılarından biri. Şehrin önemli dini ve eğitim merkezlerinden biri olarak kabul ediliyor. 1910 yılında vezir İslam Hoca tarafından inşa edilen bu medrese, Hiva’nın son büyük mimari eserlerinden biri.

Medresenin hemen yanında Islam Khodja Minaresi yükseliyor. Bu minare, 45 metre yüksekliği ile Hiva’daki en yüksek minare. Medrese, Turkuaz çini süslemeleri ile klasik Orta Asya mimarisinin güzel bir örneği. Bu gün Uygulamalı Sanatlar Müzesi olarak işlevini sürdüren Medrese; döneminde reformist hareketleri destekleyen bir yapıya sahipmiş.

Gelmeden önce Minaresine çıkma planınmız vardı. Fakat maalesef kapalıydı. Manzaranın ne kadar etkileyici olabileceğini hayal edebiliyorum.

Bunun hayal kırıklığını arkamızda bırakıp sokaklarda dolaşmaya devam

.

Cuma camii

Hiva’da en merak ettiğim yapılardan biri Cuma camii karşımıza çıkınca çok heyecanlandım.
Cuma Camii (Cuma Mescidi) 10. yüzyılda inşa edilmiş, 18. yüzyılda büyük bir yenilemeden geçmiş ve günümüzde hala tüm güzelliği ile ayakta.

Caminin sade dış cephesinden içeri girdiğimizde bizi mistik bir ortam karşılıyor. Binayı taşıyan 215 adet ahşap sütun mekana bambaşka bir boyut katmış. Bu sütunların bazıları 10. yüzyılda, bazıları ise daha sonraki dönemlerde eklenmiş. Her sütun kendine özgü oymalar ve motiflerle süslenmiş. Her bir sütün kendi başına bir güzellik.



Geleneksel Orta Asya camilerinden farklı olarak büyük bir açık avlu yerine bu sütunlar tarafından taşınan geniş bir iç mekan kurgulanmış . Bu tasarım, içerinin yazın serin, kışın sıcak kalmasını sağlar.
Günümüzde hala tarihi dokusunu koruyan caminin iç mekanda tavan deliklerinden süzülerek giren güneş ışıkları mistik bir atmosfer yaratıyor.
Caminin bir farklı özelliğise minaresinin olmaması.
Burada uzunca bir zaman geçirdikten sonra tekrar sokaklara dönüyoruz.

Pahlavan Mahmud Türbesi (Mausoleum)

İşte Hiva’nın her yerinden görülen Pahlavan Mahmud Türbesi karşımızda.

Pahlavan Mahmud, 13. yüzyılda yaşamış ünlü bir şair, filozof ve güreşçi. Hiva halkı tarafından kahraman ve bilge bir kişi olarak kabul edilmiş. Vefatından sonra türbesi, zamanla önemli bir dini merkez haline gelmiş.
Türbenin kubbesi ve duvarları, parlak mavi ve turkuaz çinilerle süslenmiş. Bu süslemeler, Harezm bölgesinin geleneksel sanatını yansıtıyor.
Türbe, sadece bir mezar değil, aynı zamanda bir sufi hac merkezi olarak da önem taşıyor. İçerisi buraya dua etmek için gelenlerle dolu olduğundan içeriye bir bakıp çıktık.

Kalta Minor Minaresi

Hiva deyince akla Kalta Minor Minaresi gelir. Şehrin simgesi haline gelmiş olan bu minare gece ayrı, gündüz ayrı güzel. “Kalta Minor” adı “Kısa Minare” anlamına geliyor. Ve minarenin kısa olmasının bir hikayesi var.

“Efsaneye göre, Hiva Hanı Muhammed Emin Han, Kalta Minor Minaresi’ni Orta Asya’daki en yüksek minare olarak inşa ettirmek istemiş. Hedefi, minarenin 70-80 metre yüksekliğe ulaşarak İpek Yolu’ndaki tüccarlar ve seyyahlar için uzaktan bile görülebilir olmasıymış.
Ancak, bu plan Buhara Hanı’nın kulağına gitmiş. Buhara Hanı, minare tamamlandığında onun ihtişamını gören herkesin Hiva Hanı’na hayran kalacağını düşünerek bunu engellemeye karar vermiş. Hatta, minarenin mimarına minareyi tamamladıktan sonra Buhara’ya gelip bir tane de orada yapması için teklifte bulunmuş.
Bu söylenti Hiva Hanı’nın kulağına gidince, büyük bir öfkeye kapılmış ve mimarın başını aldıracağına dair emir vermiş. Bunu öğrenen mimar, korkusundan Hiva’dan kaçmış ve inşaat yarım kalmış. İşte bu yüzden, minare hiçbir zaman tamamlanamamış ve “Kalta Minor” yani “Kısa Minare” adıyla anılmış.
Her ne kadar gerçek sebep tam olarak bilinmese de, bu efsaneler Kalta Minor Minaresi’ni daha da gizemli hale getiriyor.

Tamamlanamamış olmasına rağmen, İpek Yolu üzerinde önemli bir iz bırakmış minarenin yüzeyi, muhteşem turkuaz, mavi ve yeşil çinilerle kaplanmış. Bu göz alıcı süslemeler sayesinde günümüzde Hiva’nın içinde tüm ihtişamı ile yükseliyor.

Burada onlarca fotoğraf çekip uzunca bir süre geçirdik..

Hiva’nın sokak heykelleri

Kalta Minor Minaresinin güzelliğinden gözümüzü alabildiğimizde minarenin hemen yanında bulunan sokak heykelini görüp hayran olduk.

Ayaklarının dibinde fokurdayan bir semaverle sohbet eden iki adamın gerçek boyutlardaki sokak heykeli çok etkileyici.

Hiva gezimiz boyunca sıklıkla karşılaştığımız sokak heykelleri bizi şehrin eski zamanlarına götürüyor.
Kalta Minor’un arkasında bulunan meydana serpiştirilmiş heykeller Hiva’nın orta çağ daki sosyal yaşamını yansıtıyor.

Hiva sokaklarında oradan oraya dolaşırken İchan Kala‘nın batı kapısı Ata Darvaza‘ya geliyoruz.

Ata Darvaza kapısı

Ata Darvaza, tarihi surlarla çevrili İçan Kala’nın (Ichan Kala) ana giriş kapısı. Büyük kemerli girişi, tuğla duvarları ile geleneksel Harezm mimarisinin güzel bir örneği.
Burası, şehre giriş yapan tüccarların, seyyahların ve elçilerin geçtiği en büyük ve en önemli kapı. Şehrin ana giriş noktası olarak kullanılmış.

Bu devasa kapıdan kim bilir kimler geçti. Çölde yapılan yolculuğun ardından bu kapıdan geçerken duyulan rahatlamayı tahmin etmek zor değil.
Kapının hemen arkasındaki Kalta Minor Minaresinin görüntüsü içerideki ihtişamın ipuçlarını veriyor.

Zaman tünelinden geçip Orta çağa bizi götüren Hiva’nın büyüleyici dünyasını arkasında saklayan bu kapıdan geçer geçmez bambaşka bir hareketlilik bizi karşıladı.

Burada artık tarihi binalar değil, Hiva’nın modern yüzü var. Küçük çayhaneler, hediyelik eşya dükkânları ve hareketli sokaklar… Ata Darvaza’nın içi tarih, dışı ise günlük hayatın akışı.

Ama arkamızı dönüp gördüğümüz heybetli surları ile Hiva buradayım diyor.

Kapının hemen yanında bir kervan sokak heykeli bizi o günlere götürdü.

Heykel le epey vakit kaybettik ama ileriden gelen mangal kokusu açlığımızı hatırlattı.

Açık havada bir sokak lokantası kurmuş ızgarayı şiş kebap yapıyor. Hemen oturup keyifli bir yemek yedik.

Yemekten sonra Ichan Kala‘nın büyülü dünyasına geri dönüp sokaklarda gezimize devam ediyoruz.

Ata Darvaza kapısından geçer geçmez sağtarfata seramikten yapılmış çok güzel Ichan Kala‘nın planı var.

Biraz ilerisinde de Kalta Minor Minaresi gözüküyor. Hemen yanında Mohammed Amin Khan Medresesinin görkemli girişi yer alıyor.

Mohammed Amin Khan Medresesi

Burası, 19. yüzyılda Hiva Hanı Mohammed Amin Khan tarafından yaptırılmış, Orta Asya’nın en büyük medreselerinden biri. Hem büyüklüğü hem de turkuaz çinilerle süslü görkemli cephesi ile göz kamaştırıyor. Hemen yanındaki Kalta Minor medreseyle birlikte masalsı bir görüntü veriyor.

Kapıdan içeri adım attığımda, zamanın bir anda yavaşladığını hissediyorum. Eskiden burası, dönemin en zeki öğrencilerinin eğitim aldığı, dinî ve bilimsel derslerin işlendiği bir merkezmiş. Şimdi ise tarihi dokusunu koruyarak misafirhaneye ve kültürel bir mekâna dönüşmüş. Odaların kapıları hâlâ sapasağlam ayakta; kim bilir kaç öğrenci burada ilim peşinde koştu, kim bilir kaç hikâye bu duvarların arasında fısıldandı?

İç avluda dolaşırken, sıcak hava bile tarihin ağır havasını bastıramıyor. Bir köşeye oturup Hiva’nın sessizliğini dinlerken, rüzgâr sanki bana eski zamanlardan hikâyeler anlatıyor. Yüzyıllardır ayakta duran bu duvarlar, geçmişin sesini günümüze taşımaya devam ediyor.

Hiva’da her adım, geçmişin ayak izlerine basmak gibi. Dar sokaklar, yüksek surlar ve göğe uzanan minarelerin arasından geçerken, birden karşıma Abdullakhan Medresesi çıkıyor.

Abdullakhan medresesi

Abdullakhan Medresesi sade ama bir o kadar da etkileyici bir yapı.
16. yüzyılda inşa edilen bu medrese, Şeybanîler döneminin önemli eğitim merkezlerinden biriymiş. O dönemde Hiva, sadece ticaretin değil, aynı zamanda bilginin de kalbinin attığı bir şehirdi. Burada eğitim gören öğrenciler, dinî ve bilimsel dersler alırken aynı zamanda felsefi tartışmalara da katılıyormuş. Kim bilir, belki de bu avluda dönemin büyük âlimleri uzun sohbetler etmiştir?

Medresenin mimarisi oldukça sade ama bu sadelik, yapının ruhunu daha da derin hissettiriyor. Hiva’nın meşhur turkuaz çinileri burada pek fazla yok, ancak geometrik desenlerle süslenmiş kapılar ve tuğla işçiliği, geçmişin zarafetini gözler önüne seriyor.

Ichan Kala içinde döne dolaşa belkide her sokağa girdik. Güneş inmeye başladığında güneş batışını nereden seyretsek diye düşünmeye başladık. Işık kızıla döndüğünde tuğla duvarlar başka bir güzelliğe bürünmeye başladı. Hiva’da en güzel güneş batışını nereden seyretmeliyiz diye araştırma yapmıştım.

Hiva’da güneş batışı:

Hiva’da en güzel güneş batışı nereden seyredilir:
1. Kunya Ark Kalesi’nin Terası
2. Islam Khodja Minaresi
3. Kalta Minor Minaresi Çevresi
4. Şehir Surları, özellikle batı surları

Bunları bilmemize rağmen biz farkı bir konum bulduk. Hiva’nın tam merkezinde ki lokantanın terasını gündüzden gözümüze kestirmiştik. “Terrassa” hem muhteşem manzarası hem de güzel yemekleri ile iyi bir seçim oldu.

Gökyüzü kızıla bürünmeye başladığında soğuk biralarımızı yudumlamaya başladık.

Güneş Kunya-Ark Kalesi arkasından batmaya başladığında manzara inanılmaz bir hal aldı.

Şehrin ışıkları yavaş yavaş yanarken Özbek sanatçıların müziği eşliğinde ortam rüya gibi oldu. Etrafı seyretmekten ve anı içimize sindirmeye çalışmaktan açlığımızı bile unuttuk. Müzik bitip hava iyice karadığında muhteşem Özbek pilavımızı yemeğe geçiyoruz.

Yemek sonrası otele gidip dinlenelim diye düşündük ama ne mümkün Hiva gece bambaşka bir havaya bürünmüş, bambaşka güzel.

Hiva’dan ayrılmak istemiyoruz. Doyamadık buraya..

Yarın sabahtan Nukus’a gitme planımız vardı. Ama Hiva’de bir gün daha geçirmek daha cazip geldi. Ve gezimizin son gününü Hivda’de sakin bir şekilde, buranın tadına vararak geçirmeye karar verdik.
Aslında tren bileti bulamadığımız için Buhara’da geçirdiğimiz fazladan bir gün yüzünden program bu kadar sıkıştı. Nukus çok ilginçolasa bile yol dok heyecanlandırıyordu beni. Çöldeki kaleleri görmek, çölü yaşamak güzel olacaktı.
Otel dönüp tüm rezervasyonları iptal edip ertesi gün Hiva’de keyifli bir güne hazırlanıyoruz.

23.04.2023

Sabah kalkıp güzel bir kahvaltının ardından Hiva sokaklarına atıyoruz kendimizi.

Hiva sokakları: Masal dünyasında gezinti

Hiva’nın sokaklarında yürümek, sayfalarını çevirerek bir tarihi roman okumak gibi. Her köşe, her kapı, her taş fısıltılarla geçmişi anlatıyor.

Sokaklar yerli halk, turistler sağlı sollu dizilmiş satıcılar ile çok renkli

Sokaktaki fırında ekmek yapıp satan Özbek kadınlar

Ve tabii İpek yolunun simgesi develer…

Hiva’nın Zanaatkârları: El Emeği ve Ruhun Sesi

Hiva’nın sokakları sadece tarihle değil, yaşayan kültürüyle de etkileyici. Ahşap oymacılar, halı dokuyan kadınlar ve bakır ustaları, sanki geçmişin el işçiliğini bugüne taşıyan zaman yolcuları gibi çalışıyor.

Bazen küçük atölyelerde bazan da dar bir koridorda bu zanaatkarlarla karşılaşıyor ve hayranlıkla çalışmalarını izliyoruz.

Hiva’da alışveriş: görsel bir şölen

Hiva’da alışveriş yapmak, tarih ve el sanatlarının iç içe geçtiği bir deneyim gibi. Burada dolaşırken sanki sadece bir şeyler satın almıyor, aynı zamanda yüzyıllar öncesinden gelen bir geleneği yaşatıyormuş gibi hissediyorsunuz.

Rengarenk el dokuması kilimler.. baktıkça almak istiyor insan.. her biri birbirinden güzel..

El işlemeleri İpek yolunun renklerini yansıtıyor. Örtüler, yastık kılıfları, çantalar.. hepsi birbirinden güzel..

Seramikler ise bambaşka bir güzellik.. taşıyabilirim diyene sonsuz seçenek var.

OrtaAsya’nın bir diğer simgesi Kalpakları almak isteyene çeşit çok.

Tüm bu güzellikleri nereden alırım derseniz, cevap, her yerden. Sokaklar, medrese içleri birbirinden güzel seçeneklerle dolu.

Hiva kapıları

Hiva’nın dar sokaklarında yürürken en çok dikkatimi çeken şeylerden biri kapılar oldu. Ama bunlar sıradan kapılar değil; adeta geçmişin hatıralarını fısıldayan birer sanat eseri. Her biri farklı desenlerle, ustalıkla işlenmiş ve yüzlerce yıl öncesinden bugüne kadar korunmuş. Bu kapılar sadece evlerin, medreselerin ya da sarayların girişini süslemiyor; aynı zamanda Hiva’nın ruhunu ve tarihini anlatan bir hikâye kitabı gibi.

Hiva’da ahşap oymacılığı, nesilden nesile aktarılan bir sanat.

Hiva müzeleri

Hiva, sadece açık hava müzesi gibi görünen bir şehir değil; gerçekten de içinde birbirinden etkileyici müzeler barındıran bir tarih hazinesi. Bu müzeler, şehrin geçmişini, kültürel mirasını ve Orta Asya’daki önemli rolünü anlamak için mükemmel duraklar. Bizde birkaç müzeyi gezmek istedik.

Müzeleri gezerken bizimle fotoğray çektirmek isteyen Özbek’ler in arasında kendimizi çok özel hissettik.

Hiva’da müze diyince tabiiki Kunya Ark, Hükümdarların Sarayı ve Müzesi akla geliyor. Bir zamanlar Hive hanlarının yaşadığı yer. Hanların odalarını, taht salonunu ve eski devlet dairelerini görmek çok etkileyici.

Hiva gece

Müzeler, sokaklar derken hava kararmaya başladı. Dün gece doyasıya gezemediğimiz sokaklarda yürümeye devam ediyoruz.

Gölgelerle şehir daha da gizemli hale geliyor.

Hiva sokakları gecede canlı. Küçük bir meydanda müziği açmış dans eden kızlar gecemize renk kattı

Gecenin geç saatlerine kadar sokaklarda dolaştıktan sonra artık Hiva’ya veda etme zamanı.

Yarın sabah uzun bir dönüş yolculuğuna başlıyoruz. Önce Urgenç’e sonra uçakla Taşkent’e ve bir gün sonra Bişkek’e geçeceğiz. Ve oradan da eve dönme zamanı. Hem Taşkent hem de Bişkek’te birer gün geçireceğimiz için henüz gezi bitti diye üzülmeye başlamıyorum…..

Orta Asya İpek yolu gezimiz çok keyifli geçti, kış bahar ve yaz aynı gezide yaşandı. Dağlar, çöller, bozkırları geçtik ve çok güzel anılar biriktirdik.

———————————————————————————————————————————————————–

GEZİ PROGRAMI;

İpek Yolu – Kervanların izinde

KIRGIZİSTAN
08.04.2023 Bişkek, Kırgızıstan

KAZAKİSTAN
10.04.2023 Almatı, Kazakistan
11.04.2023 Charyn Canyon, Kazakistan

ÖZBEKİSTAN
12.04.2023
Taşkent, Özbekistan
14.04.2023 Semerkant, Özbekistan
17.04.2023 Ürgüt pazarı ve Zeravşan Sıradağları
17.04.2023 ŞehriSebz, Özbekistan
18.04.2023 Buhara, Özbekistan
21.04.2023 KızılKum çölü, Özbekistan
22.04.2023 Hiva, Özbekistan
Özbekistan nasıl gezilir?

Yorum bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir