Hakkımda
Ben Şebnem çook küçük yaşlardan beri seyahat tutkunuyum.
Geziler ailem ile başladı. Her yaz ailemle bir ay süren araba ile Avrupa gezileri, üniversite döneminde arkadaşlarla interrail ile devam etti.
Gençliğe adım attığım ilk yıllarda okuduğum kitaplar özellikle Sadun Bora’nın pupa yelkeni beni tekne ile dünya turu yapma hayallerine sürükledi.
Okul bitip iş hayatına atıldığımda bu hayaller biraz geri planda kalıp kariyer planlamaları öne çıksa da hala bavulumu alıp yola çıkmaya hazırdım. Derken hayatıma Roni girdi. Ve o zaman tekne ile dünya gezisi fikirlerim iyice arkalara atılmış olacak ki sandala bile binemeyen biri ile evlendiğimi çook sonra öğrendim. Ama Roni ile seyahat tutkumuz ortaktı. Artık gezi planlarımı paylaşacağım biri vardı hayatımda
İlk büyük serüvenimiz Hindistan gezisi oldu. İnternetin olmadığı bir dönemde yapılan bu gezi gerçek bir macera idi. Ve anladık ki biz daha çok gezeceğiz.
Birlikte kurduğumuz yazılım şirketinde koşturmaya başladığımızda ve bütün paramızı şirkete yatırdığımız içi parasız kaldığımız günlerde bile gezmekten geri kalmadık. Yakın çevreye birçok kısa gezi yaptık ama arabanın arkasını yatak yapıp 1 hafta Yunanistan’a yaptığımız gezi en unutulmazlarından oldu.
Bu arada benim tekne ile gezme hayalim içimi kemirmeye devam ederken bunun Roni ile yapılamayacağı iyice ortaya çıktı. Ama bir orta yol bulup karavan ile gezmeye karar verdik.
Ve aylarca süren hazırlık döneminin ardından 1 sene süren kuzey ve güney Amerika gezisi için karavanımızı Haydarpaşa’dan konteyner gemisine koyup Atlantik okyanusunu geçmek üzere yola çıktık.
1 sene sonunda muhteşem anılar ile Türkiye’ye dönüp tekrar iş hayatına daldık. İş gezileri arkasına eklenen kaçamaklar ile hala gezmeye devam ederken oğlum LuiCan bize katıldı.
Artık çocuk var gezemezsiniz diyenlere inat LuiCan 4.5 aylıkken seyahatler başladı. LuiCan 14 aylıkken Güney Afrika’ya safariye gittik. Ve sonrası geldi. LuiCan da bizimle gezmeye alıştı.
Karavan her zaman hayatımızda oldu Avrupa’yı karış karış karavan ile gezdik. Özellikle LuiCan küçükken muhteşem kolaylık ve keyifti karavan ile gezmek.
Her zaman işimiz, çocuğumuz ve gezi hayatımızda bir denge içinde oldu.
Gezilerimizi planlama kısmı en az gezi kadar keyif aldığım bir süreç. Eğer Türkiye veya Avrupa da daha önce gittiğimiz bir yer ise çok uzun boylu planlama gerekmiyor. Ama uzaklara gideceksek genellikle 3-4 ay önceden araştırmalara başlıyoruz. Nerelere gidilir, nasıl gidilir ile başlayan süreç nerelerde kalınır olarak devam ediyor. Olmazsa olmazımız ne yenir. Her gittiğim ülkede kaldığımız sürece lokal yemekleri yemeyi tercih ediyoruz. Ve dönüşte mutlaka yemek tarifleri çantamdadır. Sonradan o yemekleri pişirip foto ve videoları izlemek se en büyük keyfimiz.
Gezilerimizde çoğunlukla araba ile oluyor. Uçakla gidilen yerlerde hemen bir araba kiralıyoruz. Çok iyi bir şoför olan Roni (bende fena sayılmam 🙂 )ve benim kopilotluğumla (ki son zamanlarda bu görevi oğlum devraldı) dünyada gidemeyeceğimiz yer yok.
İşin ekonomik kısmına gelince orada da denge ön plana çıkıyor. Biz lüks peşinde olmadık hiçbir zaman. Ama bazen öyle şeyler vardır ki o kadar gelip te bunu da yapmadan dönülmez dersiniz. İşte onları paraya kıyıp yapmaya çalışırız. Ama ne bir gece arabada uyumaktan nede marketten alınan peynir ekmek ile bir öğünü geçirmekten gocunuruz. Bir geceyi mütevazi bir otelde geçirdiysek ertesi gece lüks bir otelde kalabiliriz.
Bugüne kadar 56 ülkeyi gezdik bazılarına bir çok kere gittik ve bu sayıyı artırmakta kararlıyız.